13.8.22

#Felsefe Notları - 10

Arka planda 

#Felsefe Notları - 10

En Kötü Ne Olabilir?

   Dikkatli kişi, başına gelebilecek kötülükler hakkında ara ara düşünür taşınır. Bunu elbette o şeylerin önüne geçebilmek için yapar. Mesela bazıları, hırsızlık amacıyla evine ne şekillerde girebileceğini düşünüp bunların önünü almak için kafa yorar. Kimisi de zihnini, yakalanabileceği hastalıklara yorar ki tedbiri ele alabilsin.
   Ama meydana gelmelerini önlemek için ne kadar uğraşırsak uğraşalım, gelip bizi bulan şeyler yine olacaktır. Bu yüzden, başa gelebilecek kötü şeyler üzerine düşünmek için ikinci bir neden sunar Seneca. Bu şeyler hakkında düşünürsek tüm çabalarımıza rağmen yine de meydana geldiklerinde, üzerimizde bırakacakları etkiyi azaltmış oluruz: "Felaketi gelmeden gören, onun etki gücünü zayıflatır." Talihsizlikler en çok, der Seneca, "talihinin yaver gideceğini emin olanları bulur." Bu öğüdü Epiktetos da destekler: Unutmayın ki "her şey yok olmaya mahkûmdur." Bunun farkına bir türlü varamayıp değer verdiklerimizin hep var olacağını sanırsak elimizden alındıklarında muhtemelen kahroluruz.
   Başımıza gelebilecek şeyleri düşünmek için yukarıdakiler dışında üçüncü ve belki daha da önemli bir sebep bulunur. İnsanlar olarak doymak nedir bilmediğimizden neredeyse hep mutsuzuzdur. Arzu ettiğimiz şey uğruna onca ter döküp ona ulaşırız ve ardından, ilgimizi her seferinde kaybederiz. Tatmin olacağımız yerde canımız sıkılır ve bu sıkıntı karşısında daha başka, daha büyük şeylere kayar gönlümüz.
   Shane Frederick ve George Loewenstein adında iki psikolog, bu fenomen üzerine çalışmış ve buna bir ad takmışlardır: Hazza Alışma (hedonic adaptation). Alışma sürecini açıklamak üzere piyango talihlilerini inceleyen çalışmaları örnek gösterirler. Genellikle, kendine piyango çıkan kişi, hayallerini süsleyen hayatı yaşamaya başlar. Gel gelelim, baştaki sarhoşluk evresi ardından bu talihliler, önceki mutluluk seviyelerine dönerler. O sağı solu pas içinde kalmış arabalarını ve daracık apartman dairesini nasıl kanıksamışlarsa gıcır gıcır Ferrari'nin ve malikânenin de kıymetini bilmez olurlar.
   Hazza alışmanın bu kadar dramatik olmayan bir başka biçimi, tüketim malı satın aldığımızda meydana gelir. Başta, aldığımız geniş ekran televizyondan veya zarif deri çantadan memnunuzdur. Oysa bir zaman sonra, elimizdekileri hor görmeye başlar ve kendimizi, daha geniş ekranlı bir televizyon veya çok daha pahalı bir çanta özlemi içerisinde buluruz. Yine benzer olarak hazza alışmayı, kariyerimizde de tecrübe ederiz. Bir zamanlar filanca mesleği yapmanın hayalini kurmuş olabiliriz. Nihayet hayallerimizi süsleyen o işe girmekten son derece memnunuzdur fakat çok geçmeden tatminsizlik emareleri baş gösterir. Aldığımız paradan, iş arkadaşlarımızdan hatta patronun bizdeki potansiyeli görememesinden yakınır dururuz.
   Hazza alışmayı ikili ilişkilerde de yaşarız. Rüyalarımızdaki erkekle veya kadınla tanışır, fırtınalı bir flört döneminin ardından nikâhı basıveririz. Başta adanmışlık sevinci içindeyken çok geçmeden karşı tarafın kusurları kafamızda dönüp durmaya başlar. Derken bir de bakarız, yeni bir ilişkiye başlama hayalleri kurmaktayız.
   Alışma süreci neticesinde insanlar, kendilerini bir tatminsizlik çarkı içinde kısılmış bulurlar. Doyurulmamış bir arzuları olduğunun farkında varıp mutsuz olurlar. Bu arzuyu gerçekleştirmek için, ancak o zaman tatmin olacaklarına inanarak durmadan çalışırlar. Oysa sorun, arzuladıkları şeye eriştiklerinde bu şeyin hayatlarındaki varlığına alışmaları, onu kanıksayıp arzulamaktan vazgeçmeleri veya en azından baştaki kadar arzulamamalarıdır. Sonuçta, arzularını doyurmadan önce memnuniyetten ne kadar uzaklarsa yine o halde bulurlar kendilerini.
   Öyleyse mutluluğun anahtarlarından biri, alışma sürecinin önünü almaktan geçer: Uğruna ter döktüğümüz şeyleri elde eder etmez, onları kanıksamaktan kendimizi alıkoymak için tedbirler almamız gerekir. Bu tip tedbirlere daha önce başvurmadığımızdan; belki eşimizin, çocuklarımızın, evimizin, arabamızın ve mesleğimizin de dahil olduğu, sahip olmayı bir zamanlar ancak hayal edip artık kanıksadığımız pek çok şey söz konusudur.
   Demek ki alışma sürecinin önünü alacak bir yol bulmak şöyle dursun, bu süreci tersine çevirmek de gerek. Yani, hâlihazırda sahip olduğumuz şeyleri arzulamamızı sağlayacak bir teknik geliştirmeli. Dünyanın dört bir köşesinden binlerce yıldır insanlar, arzunun işleyişi üzerine düşünüp taşınmışlar ve şu sonuca varmışlar: Mutluluğu yakalamanın en kolay yolu, elimizde olanı istemektir. Söylemesi kolay, doğruluğuna da şüphe yok ama marifet, bunu hayata geçirmekte. Sahi, zaten elimizde olanı arzu etmeye kendimizi nasıl ikna ederiz?

William B. Irvine - Güzel Yaşam Kılavuzu



6.8.22

#95

Arka planda

#95

Bir sayfanın çevrilişiyle bugünün biten günbatımı son kez hatırlanıyor. Savruluşumuz arasında hani, farkına varırsak bir ân için benliğimizin, bedenimizin, nefeslerimizin ve varmak üzere olduğumuz sonumuzun, bir kez daha susacağız anlamsızlığın karşısında. Gecenin bu beter karanlığı sarıyorken etrafımızı, baharın sımsıcak yeşilleri ve beyazı şimdi dokunulmaz, ulaşılmaz bir el uzaklığında. Gözlerimiz, bakışlarımız sararırken şu loş odamızda, bir hisle doluyor göğsümüz ve yitip giderken bu kelimeler size ulaşmakta geç kalıyor...