30.4.22

#Felsefe Notları - 8

Arka planda 

#Felsefe Notları - 8

   Büro saat altıda boşalmaya başlıyor, bir saat sonra sadece acil sunumlar ve raporlar üzerinde çalışanlar kalıyor ve bunların bazılarının masa başında karşıladığı uzun gece, saat bir civarında gelen Coca-Colalar ve pizzalarla kesintiye uğruyor.
   Güneş ufka yaklaşırken gökdelenin cam kaplamasına portakal rengi bir ışık düşürüyor. Bugün başarılan neydi?  Çalışanlardan biri bir müşteriye Slovenya'dan elma ithalatının karmaşık vergileri hakkında tavsiyelerde bulundu. Bir diğeri, beş batı Afrika ülkesindeki satış vergilerinin karşılaştıran bir makale yazdı. Üçüncüsü tanıtım kartları verdi ve gelen üç yüz telefonu kaydetti. Bu başarılanların, zaman perspektifinden bakınca önemlerini bir miktar yitireceğinden kuşku yok. 29 Temmuz gününün öğleden sonrasının ajandası, bundan 3 yıl sonrasında, bir zamanlar titiz bir şekilde, iş arkadaşlarıyla yapılacak toplantılara ayrılan birer saatlik kısımlara bölünmüş olmalarına karşın, artık onların isimleri bile seçilemez olup, neredeyse tamamen anlaşılmaz hale gelecek.
   Danışmanlık Servisi'nden bir çalışan, her akşam yaptığı gibi Kent'e dönmek üzere London Bridge istasyonuna gidecek ve yol üzerindeki süpermarkette durup bir şişe şarap ve peynir soslu tavuk göğsü alacak. Gün boyunca binadan hiç çıkmamış, çünkü bir Amerikan medikal diagnostik firması tarafından yapılmış yatırımların grafik analizini hazırlamakla ve Denver'deki bir proje üzerinde çalışan iş arkadaşlarının e-postalarını yanıtlamakla uğraşmış. Klimalı binadan dışarı adımını attığında, dışarıdaki havanın ne kadar sıcak olduğunu, nehrin ne kadar eskilerden kalmış gibi göründüğünü, yaşayan ne kadar çok insan olduğunu ve bu insanların boyutlarının ve davranışlarının birbirlerinden ne kadar değişik olduğunu fark edip şaşırıyor.
   İstisna bir şekilde, bu gece vagonun yarısı ona kalıyor. 12 yıldır hep aynı yolculuğu yapıyor. Yaz güneşinin yatık gelen ışığında, dümdüz kırlardan yükselen biçilmiş ot kokusu pencerelerden girerken nostaljiye kapılıyor. Ayaklarını karşısındaki koltuğa uzatıyor ve geçmişe, her şeyin hemen hemen aynen böyle göründüğü, havanın aynen böyle sıcak ve açık olduğu, fakat annesinib hâlâ hayatta, çocuklarının doğmamış ve kendisinin henüz boşanmamış olduğu başka gecelere gidiyor. Bir zamanlarki tüm o zor, gereksiz ve üzücü şeyleri düşünüyor, ama kendi kusurlarını ve kaçırdığı fırsatları da yukardan, uzaktan, sakin ve dokunaklı bir bakış açısıyla görüyor, sanki yaşamı kötü bir melodramdan başka bir şey değilmiş ve kendisi de bu filmin yarı sempatik, yarı iğrenç kahramanıymış gibi.
   Apartman dairesi sessiz ve suçlu. Muhasebeci, Thames kıyısında IT ile toplantı yapar ve bir stajyere karşı sinirlerine hakim olmaya çalışırken burada hiçbir şey yerinden kıpırdamamış. Sabah duşundan sonra banyo havlusunun aceleyle kanepenin üzerine atılmış olduğunu görüyor. İşin zorluğu, böyle bir günü nasıl sona erdireceğini bilmekte. Kafası, bürodaki işler yüzünden, en yüksek konsantrasyona kurulu bir yay gibi. Sanki reflekslerini amansızca sınayan bir bilgisayar oyunu oynuyormuş da, bilgisayarın fişi birdenbire çekilivermiş gibi hissediyor kendini. Sabırsız ve huzursuz, fakat aynı zamanda da bitkin ve kırılgan bir halde. Önemli hiçbir şeye girişebilecek durumda değil. Bir şey okumak olanaksız elbette, çünkü samimi bir kitap yalnızca zaman değil, metnin etrafında, benzetmelerin ve gerilimlerin ortaya çıkacağı ve çözüleceği, bomboş bir duygusal çayır da gerektirir. O, hayatında daima tek bir şeyi iyi yapacak galiba.
   Yorgunlukla gergin bir enerjinin bu tuhaf karışımı için işe yarar tek çözüm şarap. Büro uygarlığı, kahve ve alkolün etkisinde sert kalkış ve inişler olmadan işlemeye pek elverişli değil. Son işlem, bir Şili şarabının ve akşam haberlerinde günün suçlarının ve felaketlerinin uyku getiren, tümüyle dertsiz bir şekilde tekrarının şefkatli rehberliğinde gerçekleşecek.

                                   

 Alain de Botton - Çalışmanın Mutluluğu ve Sıkıntısı*

16.4.22

#91

Arka planda

#91

Ağaçların gölgesinin en koyusunda buluşalım, belirgin bir sakinliğin içinde. Esen soğuk rüzgarlarıyla sonbaharın; salınan giderek yalnızlaşan dalların, etrafa süzülen sarı yaprakların yanıbaşında.
Beklemezken; hiç, geleceğini...