27.12.19

#48

Arka planda 

#48

Belirsizlikle isterken İstanbul'un akşamüstüsüne karışmayı, Eminönü'nün turuncu yansımalarıyla bezenmiş vapurlarını görmektesin. Durduğun o ânda; uzaklaşan vapurlar, ışıklarıyla Galata ve Süleymaniye, boğazın simsiyah dalgalanan suları, dolunaya ilerleyen gökyüzü ve bitmez sözleriyle insanlar dolduruyor gözlerini. Bitirmemişken kısalan geceyi, pencereye yaklaşınca, sahip olunamayacak bu şehri tek bir bakış açısına sabitleyen balkonları görüyorsun; perdelerin ardından geçen insan karartılarını, açılıp kapanan kapıları ve günü bitirenlerin kayboluşlarını, birden... Çaresiz geri çekiliyorsun, şehrin büyüsüne kapılmaktan korkarak; yaşamı ellerinden alınmış olsa da çekilme şansı olmayan tanıdık gelen her yüz uğruna. 

 

6.12.19

#47

Arka planda 

#47

Ege'nin kuzeyinde dalgasız denizin yüzeyinde, üst üste bulutların altında uzanmışken yüzüne düşmeye başlıyor yağmur damlaları. Ellerini açabiliyorsun iki yanına, belirsiz tek bir yere bakabiliyorsun öylece hissediyorsun etrafını saran sesleri ve rüzgarın esintisini. Her şeyden uzakta hissediyor olsan da yanında kalmaya çalışan doğayı görmezden gelemiyorsun. Zeytin ağaçlarının süreğen eşliğinde vardığın bu yer, onların bekleyişinden etkilenmekte. Yine ân'da başlayan yağmurun dokunuşlarıyla tamamlıyorsun sözlerini; okunduğu zamandan çok öncesinde, sen habersizce dolaşırken.


26.11.19

#46

Arka planda 

#46

Geçen birkaç yılın ardından, aynı denize doğru, aynı şarkılarla bakıyorsun. Uyanılan onca gün bir şeyleri değiştirirken, bazılarını yerinden kıpırdatamamış. Sabahın erken saatlerinde, güvercinlerin ve kırlangıçların uçuşmasıyla beklerken İzmir'de kalkacak ilk vapurun seslerini, gün ışığının her saniyede yaklaşması sana ne vaad ediyor, bilmiyorsun. Durmadan bir şekilde seni yanına alan Ege Denizinin durgun halinde yaşanması gerekeni hissediyorsun fakat fırtına vakti geldiğinde bu rüyadan uyanman uzun sürmeyecek. Bir martı kendini rüzgarın seyrinde hareketsiz bıraktığı ân, insan yaşamının bu halden ne kadar uzakta olduğunu düşünüyorsun. Yüzünde yine de beliren umuda, yağmurun ilk damlaları düşüyor, kaleminin yerini yağışa bırakıyorsun...

 

9.11.19

#45

 Arka planda

#45

O kelimenin arayışında duyulduğunda istemsizce durağanlaştıran, hiç anlamayacak olanları bile. Bazılarının hiç kimseye söyleyemeden susturduğu, kimisinin dostlarıyla bakışıp derince nefesiyle bastırdığı. Herhangi bir insanla, gereğinden fazla vakitler geçirmiş olsan da bazen gerekeni bulamayacaksındır. Bilerek bunu, hadsiz merakımızın emrinde peşindeyizdir yine de. Bulduysak eğer, belki de kitli kalması daha iyi olacak olan kapının anahtarını; yaklaştıkça kapının ardındaki gerçeklere, ne yapacağının bilemeyeceksin o kapının eşiğinde ve anahtarı usulca yere bırakıp dönüp gitmek, yüzleşmekten korktuklarına fayda vermeyecek, şüphesiz.

29.10.19

#44

Arka planda 

#44

Bir tiyatroya hazırlanan bembeyaz mavi Bodrum'da nisan ayında bulunuyorsan, bu güzel sahil kentinin güzellikleri bir anda yanında oluveriyor. Başka insanların, farklı olmayan yorumlarıyla öylece yürüyorsun, yürüyorsun; acımasızca geçip gitmek için her birinin yanından. Dünyanın bir parçasının üstünde, gökyüzünün bir parçasının altında, düşüncelerimin yönlerinde her nefesimle ilerlemekteyim. Uzak yerlerde olsam da parlağında tanıdık bir yıldız bakışlarıyla yanımda duruyor, ona güveniyorum tüm yeryüzü adına. Gördüğüm bir ân, dokunabildiğim Egenin bir dalgası, hissettiğim bir zamansızlık, duyumsadığım bir mekansızlık, söylediğim ama duyanı olmayan bir garip gülümseten sözler; insanların bu denli çok ve o kadar nadir oluşlarının karşısında yetmeye çalışıyorlardı işte... 

13.10.19

#43

Arka planda 

#43 

Bunları sana anlatamam; uzakta görünen dağın tepesinde bir başına yürüyor olmayı istemeyi, bu yollarda yıllarca savrulup durmayı, kuşların beraberce uçuşlarında günü nasıl gördüklerini düşlemeyi, sana yabancı olanların herhangi birinin evinde ıssız duran odanın kapısını açmayı istemeyi, bir nedenle bekleyişimde kötü günler gelmemişken daha durmadan ilerleyişi, adımların uğramamış olduğu bahçede açmış çiçeklerin gökyüzülerine dokunabileceğimi, kelimelerim birbiri ardına yazılırken gözlerinin karşısında yine suskun durabilmeyi isteyeceğimi.

28.9.19

#42

Arka planda 

#42

Uyanmak üzereyken dahi bir şeylerin peşinden gidiyorsun, hissetmişken olman gereken yönü; uyanıyorsun. Gözlerin çoktan yolunda olan herhangi bir güne açılıyor. Yorgunken daha, pencerende masmavi çevreli, bir kısmını döngülerinde kaybetmiş ay görünüyor. "En azından..." diye düşünüyorsun. Sesler, kelimeler, gerilimler ardından günün son ışıkları yaprakların ardından ulaşıyor ellerine. Üzgün hislerle bırakıyorsun bugün gidenlerin peşini.

14.9.19

#41

#41

"Ne öyleyse?
Yaşadığımız dünyada her şey kesin çizgilerle belirlenmiş sanki. Var olan roller, kalıplar, yargılar, düzenler ve düzensizlikler içinde, kendi çizgimizde dümdüz yaşayıp gitmeye çalışıyoruz. Yanlışlıklar yapmaktan çok korkarak alışılmış oyunları oynuyoruz. Aynı saatlerde aynı yollardan işe gidip geliyoruz. Hiç düşündün mü her şey ne kadar aynı. Çevremizde aynı insanlar, aynı kaygılar, aynı sıkıntılar ve sevinçler. Durmadan konuşuyoruz ama ne konuşuyoruz? Evlerde, lokanta ve barlarda, sokaklarda, parklarda hatta düşlerimizde bile, konuşarak bu aynılıktan kurtulmayı umuyoruz. Ben diyoruz, ben böyleyim, böyle severim, şöyle isterim, bunu yaparım. Dondurulmuş düşünceler, belletilmiş öğretiler ve sınırlı seçeneklerle oluşturulmuş bir dünyada dibe batmamak için çırpınıp duruyoruz böylece. Ne kadar sıkıcı bütün bunlar...
Sıkılıyoruz elbette ve sıkıldığımızda biri çıkıp bizi tutkuyla sevsin ve sevilmeye değer olmak düşüncesi yüzünden ayrıcalık kazanalım istiyoruz. Açıklamak zor bu karmaşayı işte, görüyorsun..."

                                                              - Ölü Erkek Kuşlar - İnci  Aral

31.8.19

#40

Arka planda

#40

Öğleden sonra, bazı şeyleri daha açık görmeni sağlayan gün ışığının altında kaleminle yan yana olmak, bu güzel havada iyi hissettiriyor sana kendini. Yıllar sonrasında bu harfleri okurken, biliyorum ân'a dönmek isteyeceksin; mümkün değil. Nedense farkındalığın genişliyor; arkadaşların olmuş bu ağaçların yanından, sokaklarına, yollarına, şehrine, gökyüzüne, görünen dağların ardına, güneşin peşine, akşamın gelişine, dünün gidişine, bugüne sıkıştırılmış insanlığa, onlara her defasında dahil oluşuna, aşiyana, vapurların iskeleye yaklaşmasına, dalgaların yorucu yansımalarına, kaldırıma çökmüş iki çocuğun yan yana sohbetine, sokak köpeğinin seni görüp yakınlaşıp uzaklaşmasına...
ve böyle kelimeleri alıp yanına eşliğinde yaşayabilirsin fakat bu defa etkilerinde anlamlarını öğreneceksin.

20.8.19

#39

Arka planda 

#39

Gözlerini açıyorsun, deniz yüzeyinde onlarca hareketsiz duran bedenler arasında. Etrafı görebilmek için uğraşıyorsun; birini tutup sarsıyor, birisine bağırıyor, kimisine dokunmadan geçiyorsun. Gökyüzü bulutlarla kaplı mavi-gri, suların derinliği karanlık-ilgi çekici. Nefeslerini tazeliyorsun, bilinmez durgunluğa dalmadan önce. Çaresiz hareketleniyorsun, metrelerce gidip gidemeyeceğini bilemeden. İlerledikçe senden uzakta yaşayanları, derinlere inenleri, inmeyi çalışanları görüyorsun. Fark ediyorsun; nefesinin azalmadığını, yalnız olamayacağını ve bu seyrin hiç sonlanmayacağını.

23.7.19

#38

 Arka planda

#38

Bir asrın ötesinde, unutulmuş ağaçlardan uzak olamayan yaprağın ta kendisi sensin. Tahminlerinin varamayacağı o noktada; bugünden, geçen günlerinden kalbinde taşıdığın yükleri kaldıramamış, kendini rüzgarın sallayışına bırakmış olacaksın. Yine mevsimler değişecek, bu defa baharın gelişi ilk defa somut anlamıyla gerçekleşecek fakat sen yine aldanmış olacaksın etrafın renklerine. 

7.7.19

#37

 Arka planda

#37

Suyun akışı içinde bir taş tanesi; onu çevreleyen zaman mıydı? Birlikte yol aldığı köpükler nerede sönüp kaybolacaktı? Kıyısı var mıydı bu çıktığı yolculuğun? Onu takip edenlere ne söyleyebilirdi, bir kez olsun durabilseydi. Öylece kaybolurken akşamüstünün yiten gölgelerinin altında, bir kez daha yuvarlandı ve son gayreti terk ederken onu, istemeden bir kez daha.


26.6.19

#36

#36

Akşamın ilk saatlerinin yorgunluğunda, rüzgarını karanlığın içinden habercisi olarak gönderen metronun gelişini bekliyorsun. Saçların, yüzün ayrı ayrı karşı duruyor bu esintiye. Yaklaşan metroya uzak bakışında diğerlerini görüyorsun; kaderin bu akşam beraberliğini nedensiz(!) hazırladığı insanları, bakışlarını, ah o bakışlarını ve hızla kaçırışlarını umdukları her küçük şeyi. 


5.6.19

#35

Arka planda 

#35

Başka hayatların yakınlarında, henüz ait olmadığın sokaklarda dolaşıyorsun. Sürüklenişin insanları sağır eden gürültüsü yayılırken bu şehrin her köşesinden, düşüncelerinin yankısından ürküyorsun. Hızla hareket edişin yanıltıyor seni, kendinden bir adım öteye bile gidemiyorsun. Yansımada gördüğün tepkisiz herhangi bir yüzün sarsılmaz duruşu, biliyorsun ki eskiyen zamanın alışkanlığında kayboldu bile. Anlam yükleyemediğin bir bakış var; yıkık, bulanık, düşük. Öylece geçmişini yeniden yaşarcasına gençliği izleyen, gülümseyemeyen. Sende ise onu takip eden, geleceğin koşarcasına üzerine geldiği anda duraksayan, yorulan bir tutunuş.

25.5.19

#34

Arka planda 

#34

Beklenmedik gecede, rüyanın yumuşaklığında hissediyordum seninle kavgasız yan yana duruşumuzun verdiği huzuru. Aklımın senin önüne koyduğu onca engelin, binlerce kilometrenin yorgunluğuyla kaybolduğu bir gece. Aylar sonra, yaptığın tüm acımasız, bilinmez şeylerin varlığına rağmen yeniden karşıma çıkacağın ilk ânın bekleyen duruşundan korkuyorum; terk etmişken duvarı akşamüstünün camdan süzülen son ışıkları, dinlerken klarnetin tedirgin uzayan sesini.

7.5.19

#33

Arka planda 

#33

"Nasıl bu kapalı dünya
           götürür gelinciği isteğiyle
           uzak kalmaya yılgı tehdidinden.
Döndürür sonra yine genişleyen pencerelere
O yüksek ağaca şaşmak için
Sevdiğimizle ürkmek için yüceliğinden.
İzlerken geceyi sesleriyle eksilmenin.
Boğucu değil artık kulak uyarıları
değil dokunmalar, ışıklar, ürpermeler.
Bildiğimiz için birlikte güçsüzlüğü
koz paylaşmaya değil paylaşmaya geldiğimizi
Öğretmişti ılık mevsimler ve içtenlikler,
sürerdi böyle yaşamı gelinciklerin
cam kırıkları elleri kesmiş olsa da.

                                         Nilgün Marmara
                                             Nisan, 82 "


15.4.19

#32

Arka planda 

#32

Tezer Özlü'nün dediği gibi "bu yolda ben bir yere gitmiyorum, sadece iletiliyorum". Uzun zamanlar bekledim, pencereye baktığım zaman görüntülerin akıp gideceği anları. Yine her geçen saniyede bir görüntünün kaybolduğu, yenisinin can bulduğu ânda yazıyorum. Ankara'ya dönüyorum yeniden, düşünmemeye çalışıyorum. Tepelerin karla örtülü hallerinden gün ışığının yansımasını hissediyorum; insanlarla yolda olmanın birlikteliğini, ıssızlığını büyüklüğün elbette yanında getirdiği. Kuşlar havanın boşluğunda yaşamı görünür hale getirirken bu haftanında sonuna doğru ilerliyoruz hep birlikte. Karlar üstündeki izler, bir sonraki yağışa kadar şahitliğini sürdürüyor her atılmış adımın. Raylar boyunca geride kalanlar hasretine, bekleyenler ise gelenine kavuşuyor ve her şey durmaksızın ilerliyor.


 

1.4.19

#31

Arka planda 

#31

Aldığın onca yolun ardından bir adım daha atacaksın, bu defa Hemşin*'i geride bırakmak için. Yapılmış sohbetlerin havasını alırken, yönünü değiştiriyorsun hala kaleminin. Paylaşmak istediğin güzelliğin, yaşamından uzakta canlılığını korumasını diliyorsun; günlerin elbette yenik düşüp, bu kapının açılışıyla seyrine dönmesi için. Hep olduğu gibi. 

 

Tren bekliyor, aksi yönden gelen diğer trenin ray değiştirmesini. Biri diğerinin yanından yavaşça geçerken, ansızın birleşen iki bakış oluşturuyor birleşmez yolların köprülerini.


 *Hemşin Pastanesi / Erzurum

14.3.19

#30

 Arka planda

#30

Uyanılmış günün ortalarında, kaybedilmiş güvenin geri gelmesi kolay olmuyor. Yine de tutunulmaya çalışılıyor; kayığın usulca karadeniz sularından dönüşüne, martının şehrin üstünde süzüldüğü o sessizliğe, gün ışığının varlığıyla ısınan taşlara dalgaların tekrarsız vuruşlarına, sesini belki hiç duyamayacağın o çocukların bakışlarına, yollar boyunca sahipsiz bekleyen ânılarına.

 

3.3.19

#29

#29

Arka planda

Gece 

Hızlı, yorucu bir günün ardından bir anlık uyku istemiyle evin sokağına dönüp, arabayı park edip, motoru durdurduktan sonra kapanmayan radyo da devam eden, uzak şehrin esintilerini aralıklarla taşıyan şarkıları, " 'o' bu şarkıları hangi bakış açısında, kimlerle, hangi duygularla dinlemişti? " diye düşünerek; sokağın boş sessizliğiyle, evlerin kapanmış ışıklarıyla, yükselmekte ay'ın yarım duruşuyla dinlemektir, bazen.

18.2.19

#28

 Arka planda

#28

Soğuk adımlarınla aklının köşesindeki parkın ortasına doğru yürüyorsun, havada ancak hissedilebilen sessiz düşüşleriyle kar taneleri. Aldığın tüm yollarıyla hayata eklenen nefeslerin derin, duraksamaya mahkum. Hayalleriyle eşlik eden gözlerin düşkün, kapanmaya mecbur. Belki de umudu yaşatan ellerin, bakışlarının durgunluğunu yansıtıyor; istemeden her defasında. Kendini düşünüyorsun sanki az önce kalkmış ta gidiyormuşsun gibi günlerin savruluşuna. Durduramadığın, uzanamadığın kendin, kışın etrafı kaplayan beyazlığında kayboluyor. Seninse şehrin siluetine baktığında onu görebilme ihtimalin oluyordu, bununla yetiniyordun.
Gecenin üzerimizdeki tepkisiz duruşuna hayret ederek atmaya devam ediyorsun adımlarını, döneceğini hissediyorsun. 
                                      
            (Her ne kadar belli olmuyorsa da kar yağıyor bu anlarda x)

6.2.19

#27

Arka planda 

#27

Haziran, 2013. Anlayamadığın olayların ortasında kalmış Kızılay'da, bir yolu geçmiş ve beklemediğin kolların arasında kalmışsındır. O zaman hiç tahmin edemeyeceğin anıların uzağında, yürüyordunuz sokaklarda. Belli belirsiz sohbetiniz duraksadığında, sigarasını uzatıyor, tedirgin bekleyen gözlerinin ardından. Daha o anda başlıyorsun kaybetmeye Ankara'da. Alışılmadık o öğleden sonra kuğulu parkta oturuyorsunuz, iki hayatın birleşmez gideceği yılların bir an için beklediği günde. Farkında değildin hiçbir şeyin, belki de her şeyin çözülmeye ellerinin hareketsizliğiyle uzak kaldığını. Karanlığın giderek belirdiği duraklarıyla güvenparkta beklerken, biliyordun artık bitmiş haliyle o eskimiş günün söylediklerini; kalkmak üzere hareketlenen otobüsün ardından, son bakışında.
 

16.1.19

#26

Arka planda 

#26

Bu defa farklı bir şey yapacağım, yaşanılan çözülmeye çalışılan bir günün ardından elimde kalanları kendi aklımda ki yoldan sizinle beraber yürüyeceğim. 

Uzunca beklenilen, uğruna şarkılar dinlenilen İstanbul'a bir şekilde gelmiştim, kasım ayının kapalı havalarının altında kendime ayırdığım, bir şeylerin peşine düşeceğimi önceden hissettiğim öğleden sonrada buldum kendimi, Beşiktaş meydanında durakta beklerken.
Aşiyan'a gidecek olan otobüsü beklerken kulaklarımda şarkılar eşlik etmiyordu; insanları, koşuşturmalarını dinliyordum. Otobüse bindikten sonra "İstanbul yolcusu olacak şarkılar" listenini sırayla dinlemeye başladım ki bunun nedeni Birsen Tezer - İstanbul'unu keşfedecek olmam oluyor, iyi ki. Şarkılarla, boğazın seyrinde, yağmurun camda gezinen damlalarıyla bir akşamüstü.

Aşiyan durağında inip, Orhan Veli'nin parkta oturmuş halinin yanında birkaç kare, birkaç an aldıktan sonra buraya gelmemin nedeni olan Aşiyan mezarlığında bekleyen halini bulmak için yokuşu tırmanmaya başladım.




O sırada daha önceden zaten bunu dinleyerek çıkmam gerekiyor dediğim şarkıyı ekledim arkaya; Sarp Akkaya - Orhan Veli
Mezarlığa bu halde girdiğimde sanki bir şeyler anında çözülecek sanıyordum, öyle olmadı. Sadece boğazdan geçen gemilerin görülebildiği, her tarafı isimlerle dolu beyaz mermerlerin kapladığı bir kalabalık vardı önümde.
...
"İnsanları öldüren kader, onları görebilmemiz ve gözlerimizi bu cesetlerle doldurabilmemiz için bizi de sorumlu kılıyor. Korku, alışılagelmiş korku, kaçış değil. İnsan, gerçeği kavradığı için utanıyor - işte gerçek önümüzde: Her ceset sen, ben ya da biz olabiliriz. Arada hiç fark yok."-Cesare Pavese 
...
"Her gidiş, her yolculuk, kendi "benimin" bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir." -Tezer Özlü
...
Burada geçen bir saatin ardından gitme vaktimin geldiğini anladığımda, yokuşu yine aynı şarkıyla iniyordum.


Fakat boğazın kenarına ulaştığım o anlarda aklımın içinde bir şeylerin yolunda gitmediğini, daha garip bir biçimde sanki hislerimde durmayan bir sallantının varlığını hissediyordum. O sırada belki daha iyi olmamı sağlarlar diye arka arkaya iki şiiri açıp dinledim, daha önce düşündüğüm gibi;
Turgut Uyar - Bir Gün Sabah Sabah 
Attila İlhan - Pia
Pek yararlı olmadı. İnsanlar, benim gördüklerimden sonra düştüğüm halden habersiz olduklarından hala aynı kaçar-gider hızlarıyla yağmurdan korunmaya çalışarak yürümekteydiler. Bense "Farkında mısınız; şu yolun karşı tarafında otuz saniye ötenizde yatanların sessizlikleriyle anlatamadıklarının? Ellerinden hiçbir şey gelmeyişinin, benimde sizinde bundan kurtulamayacak oluşumuzun?" diye düşünerek umutsuz bakıyordum geçip gidenlerin ardından. Boğazda yağmur ve sis hepimizi içine almaya başlamıştı. Beşiktaş Meydanına tekrar dönmem gerekiyordu, Kadıköy Vapuruna doğru gidiyordum. Dönüşte benimle olan tek şey yine bir şarkıydı; Vedat Sakman - Yol Şarkısı.


Bu sallantılı ruh hali, giderek artmaya başlamıştı ve ben ilk defa bundan tedirgin olmaya başlamıştım. Bunu tahmin etmemiştim... Yanıma aldığım bir şey vardı yine de Tezer Özlü'nün Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabı; kendisi de bu kitapta sevdiği yazarların mezarlarını ziyaret ediyor, düşüncelerini aktarıyor, tesadüf değil. 

İskeleye yaklaşırken durdum ve kalkmak üzere olan 18:45 seferini izledim;


 Giden vapurun ardından bomboş olan bekleme salonunun köşesinde loş ışığın altında kitabın sayfalarına kaldığım yerden, "belki bana bir cevap verebilir, çünkü içinden çıkamıyorum.." düşüncesiyle devam ettim. İnsanlar yavaş yavaş 19:15 seferi için gelmeye başlamışlardı. Sayfaların ilerleyişinde, sonunda olması gerektiği anda, Tezer Özlü şöyle yazıyordu; 

"Bütün yaşama cesaretimi ölülerden alıyorum. Anlatılarında yaşadığım ölülerden. Bu kahrolası dünyayı, yaşanır bir dünyaya dönüştürmeyi başarmış ölülerden. Dünyanın ihtiyacı olan, her olguyu vermiş, söylemiş, yazmış ölülerden."

Birkaç saniye şaşırmış kalmış olabilirim, bu kadar açık yazmasını beklemiyordum. Yine de bir nebze olsa da o anda saatlerden sonra sallanmakta olan hislerim bir anlığına duraksamıştı.
Vapura bindiğimde ise aklımdan geçenleri bir şekilde kağıda geçirme cesaretim gelmişti, o akşam saatinde, hareket etmek üzereyken, şu şarkının eşliğinde; Vedat Yıldırım - Yol Şahit.

"Vapurdasın, hayaline daldığın her açılışında o şarkıların. Çiseleyen yağmurda, insan yaşamının hızına yetişmekte zorlanıyor aklın ve gözlerin. Ayrılmış her yönden yollarıyla olanların bir adım uzaklığında; farkında olmadan hareketlenen, beklemeyecek o sallantıyla yiten, durulmayan hislerle açılıp kapanan göz kapaklarından. Kaybetmeye çoktan başladığın huzurun içinden gözlerini kısarken oluşturduğun o duygularla duraksıyor parmakların. Çırpınıyor; aşiyanın korkunç sessizliğini betimlemeye, unutmaya çalışmak geliyor elinden. Sakince ilerlerken boğaziçinde, son seferin soğuk gerçekliği camın ardında yaşanacak sanıyorsun, oysa sen yeşil ağaçların dallarıyla, başlayan yağmurun altında, mezar taşları arasından bakıyorsun hayata."

Başımı kaldırdığımda; etrafımda insanlar, camın ardında kız kulesi, çözülmeye bir adım daha yaklaşan düşüncelerim, yıpranmaya başlayan akşam sallanmayı bırakmıştı.

6.1.19

#25

Arka planda 

#25

Hızla kanat çırpışlarıyla güvercinlerin yönleri beliriyor yeşil sularıyla kıpırdanan bu akşamın ege denizinde. Daha önce görmüş olmanın ihtimalinde, şehrin insanlarının benzer günlerinin yine parçası olmuşsundur isteyerek. Kendi yaşamının eksik o parçasının peşinde, bilmeden daha ne kadar uzakta olduğunu. Hislerine güvenerek yollardayken, koyu yeşilleriyle o ağaçları kendine anlayan bir dost; siyahi beyazıyla o bulutları düşüncelerinin bir yansıması bildin. Gülümseyerek kaçırdın gözlerini; geçmişin, bugünün ve yarının aynı anda hissedilemeyeceğini söyleyenlerin karşısında. Bilemeyecektin ve kimse bilemeyecekti ne de olsa geceden gün doğumuna karşı konulmaz geçişleriyle bir güne dahil olan hiçbir şeyi.