5.10.22

#Felsefe Notları - 11

Arka planda 

#Felsefe Notları - 11

101.Mektup - Seneca(m.ö. 4 - m.s. 65)'dan Lucilius'a

   
   Her gün, her saat ne kadar bir hiç olduğumuzu gösteriyor; yeni kanıtlarla bedenimizi unuttuğumuz narinliğini anımsatıyor bize. Ölümsüzlük hayali içinde olanları ölümü göz önüne almaya zorluyor. "Bu giriş de niçin?" diye sorarsan, dinle şimdi: Roma atlısı, o saygıdeğer, nazik Cornelius Senecio'yu tanırsın. Önemsiz görevlerden başlayarak kendi gayretiyle ilerledi, başka görevler için çıkacak bir tek basamağı kalmıştı. Mevkiler, başlangıçtan sonra daha kolay gelişir. Para, fakirliğin içinde çok yavaş birikir; insan fakirlikten zar zor çıkana kadar para da yerinde sayar durur. Zenginliğe erişmişti artık Senecio; bu varlığa çok etkili iki niteliği ulaştırdı onu: Hem kazanmayı hem de korumayı biliyordu. Bunlardan yalnızca bir tek onu zengin etmeye yetebilirdi. Çok sade yaşamı olan, bedenine de varlığına da çok özen gösteren bu adam, bu sabah adeti üzere beni görmeye geldi; bütün gününü yatağa düşmüş, çok hasta, yaşamdan umut kesilmiş bir arkadaşının başucunda gece geç vakte kadar oturarak geçirmiş. Sonra neşeyle yemek yerken ağır bir hastalık yapışmış boğazına, bir anjin ağrısı. Sabaha kadar daralan boğazından zor soluyabiliyordu. Sağlam, sağlıklı bir insanın yapabileceği bütün görevlerini yaptıktan sonra birkaç saat içinde öldü gitti. Senecio hem denizde hem karada işletiyordu parasını. Hiçbir çeşit kârdan geri kalmamak için, devlet arazisini işletme işine girmişti. İşlerini tam yoluna koymuşken, para su gibi akıp gelecekken ayrılıverdi aramızdan.
   İnsan, yarınına bile sahip değilken, yaşamını düzenlemeye kalkmak ne budalaca bir iş! Uzun hayaller peşinde koşanlar ne kadar akılsız! "Satın alacağım, yapı yapacağım, borç alacağım, görevler üstleneceğim! Ardından da yorgun ve olgun bir ihtiyarlığı dinlenmeye çekeceğim!" İnan bana her şey talihli insanlar için bile kuşkuludur. Hiç kimse ilerisi için kendisine bir şey vaat etmemeli. İnsanın avucunun içinde şey bile kayıp gidiverir avucundan; bir rastlantı, avucumuzun içinde sandığımız saatte bile koparır onu bizden. Zaman belli yasalara göre akıp gidiyor, karanlıklar içinden; benim için kesin olmayan şey, doğa için kesin olmuş, ne ilgilendirir beni? "Uzun deniz yolculuklarına çıkarız, yabancı kıyılarda dolaştıktan sonra yurda geç döneriz" diye planlar kurarız; "Askerlik mesleğine gireyim, kışla işlerinin geç gelen kârını alayım, praetor(ülkeyi yöneten) olayım, görevden göreve geçeyim," deriz. Öyle ama ölüm yanı başımızda; onu hep bize yabancı diye düşünürüz; ama o, ölümlülüğün örneklerini çarpıverir yüzümüze ansızın, şaşkınlığımız kadar sürüp giden bir an içinde! Her gün olabilecek bir şey bir gün oluvermesine şaşmak ne kadar akılsızca bir iş! Kaderlerin bükülmez kolu her birimize bir yerde bir son belirlemiştir; ne var ki hiçbirimiz bu sona ne kadar yakın olduğumuzu bilmeyiz. O halde biz ruhumuza sanki son sınıra gelmiş gibi bir düzen koyalım. Hiçbir şeyi ileriye atmayalım. Her gün hesaplaşalım yaşamlar. Yaşamın en büyük hatası şu: Her zaman tamamlanmamış kalır, hep ertelenir bir şey. Her günkü yaşamının işlerini bitiren insanın zamana gereksinmesi olmaz. İşte bu gereksinmeden doğar korku, insanı yiyip bitiren yarının açlığı. "Gelecek günlerim nasıl olacak?" diye kuşku içinde olmaktan daha zavallı ne vardır? Ne kadar zamanın kaldı? Ya da nasıl bir yaşam kaldı? Zihin bu olasılıklar içinde, anlatılmaz bir korkuyla çırpınır durur. Bu burgaçtan kaçınmanın yolu nedir? Bir yolu var: Yaşamımız ilerisi için bir hesap yapmazsan, kendi içine çekilirse kaçınırız bundan. Çünkü bugününü boş geçiren, değerlendiremeyen insan, geleceğe bağımlı kalır. Kendime olan borçlarımı ödeyip, bir günle bir yüzyıl arasında fark olmadığı gerçeğini kabul edince, gelecek günleri, olayları yukardan seyrederek çağların sıra sıra geçişini hayal ederim neşeyle. Olasılıklara karşı senin kesin bir tutumun olursa, rastlantıların değişik, oynak olması niçin altüst etsin seni?
   O halde Lucilius'um acele et yaşamakta, her gününü ayrı bir yaşam say. İşte buna uyan insanın yaşamı, her günü ayrı bir bütün olursa huzur içindedir. Hep umut içinde yaşayanların için en yakın zaman bile kayar gider, onu yerini çok zavallı bir açgözlülük ve her şeyi çok zavallılaştıran bir şey alır: Ölüm korkusu.
   Yaşamak ihtirasından kurtaralım kendimizi; günü gelince nasıl olsa katlanmak zorunda kalacağımız şeye ne zaman katlanacağımız önemli değildir. Önemli olan iyi yaşamaktır, uzun yaşamak değil! Çok kez de uzun yaşamamak iyi yaşamın koşuludur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder